bugün
- karınıza range rover alır mısınız16
- ekşi sözlük9
- sözlük kızlarının ayakkabıları13
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- susmayan durmayan israile gemi ticareti10
- icardi190510
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı9
- ali erbaş11
- online olup entry girmeyen yazarlar8
- anın görüntüsü17
- bülent uygun15
- haçta iken sevgili ile sevişmek günah mıdır10
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar10
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler11
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu21
- sözlük yazarlarının pankekleri14
- çirkin erkeği yakışıklı gösterecek şeyler10
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü23
- ismail kartal12
- akp seçmeni14
- sivasspor'a verilen penaltı27
- sinemaların batma aşamasına gelmesi22
- patiswiss17
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı14
- bebek kokusu9
- şu anda çalan şarkı9
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi19
- 22 nisan 2024 sivasspor fenerbahçe maçı31
- trollerin karışması8
- fenerbahçe12
- yoga eğitmeni uzun boylu motorcu şamatacı erkek9
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı8
- profesyonel fotoğraf makinası tavsiyeleri10
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi13
- inmesi binmesinden daha zor olan şeyler14
- stanleywhite10
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı9
- junkman8
- siklememenin getirdiği huzur9
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması8
- galatasaray9
- bakire misin diye soran erkek12
- xdearm8
- johnny bellington13
- icardi1905'in adam gibi adam olması15
- binali yıldırım'ın servet15
- mersinden kıbrısa yüzmek12
- sözlükte fake alacak kadar ezik olmak8
- güzel kızların size abi demeye başlaması11
- arda güler9
entry'ler (131)
Sen hayatımın miladıydın. Hayatıma giren herkesi seninle mukayese edecektim; milattan öncesi, milattan sonrası yok.
Aşk bir kuru sestir, tamamı yalan; aşk umuttur derler var buldun oyalan.
Düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur; düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.
O halde ebedî dost ve ebedî düşmanınızı bilin ve tanıyın. Sözlerimde hilaf varsa eksileyin.
O halde ebedî dost ve ebedî düşmanınızı bilin ve tanıyın. Sözlerimde hilaf varsa eksileyin.
Kader hükmünü verdiğinde gönlünü hoş tut.
Efendimiz, zayıf bir rivayette ilk yaratılan şeyin kendi nuru, başka bir rivayette akıl, kuvvetli bir rivayette ise kalem olduğunu ifade buyurmuştur. Belki madde de gidip manaya dayanmakta ve ruhun ölçülerine göre bir biçime girmektedir.
Su yandıkça yükselir burca
Ruh yanarak erer huzura
insan dediğin madde ve mana
iman, maddeden çıkardığın mana
ilimle en çok şemse varırsın
Mana yoksa maddede yanar kalırsın
Ruh da yanacak elbet saflığa ermek için
Şemsi şerbet deyu aşkla içmek için
Maddeye gözünü yumarsın da ya manaya?
Su yandıkça yükselir burca
Ruh yanarak erer huzura
insan dediğin madde ve mana
iman, maddeden çıkardığın mana
ilimle en çok şemse varırsın
Mana yoksa maddede yanar kalırsın
Ruh da yanacak elbet saflığa ermek için
Şemsi şerbet deyu aşkla içmek için
Maddeye gözünü yumarsın da ya manaya?
Sonuna kadar okumanız ve bilmeniz gereken mukaddes mi mukaddes bir aşk hikayesi yazıyorum...
Yine o belalı uhud'da sonsuzluk nebisi'nin bir dişi şehid edilmişti. Bunu duyan veysel karanî elini ağzına atarak:
- acaba benim efendim cenab-ı muhammed'in hangi dişini kırdılar? Bu mu, yoksa şu mu? Diyerek ağzındaki bütün dişlerini kendi eliyle kırıp döktü... ve annesinden izin alıp tâ yemen çöllerinden medine'nin yolunu tuttu...
Bitmek tükenmek bilmeyen kum denizini tek başına aşarak cenâb-ı mustafa'ya gidiyordu... gökte güneş, yerde fokur fokur kaynayan kumlar, sivri kayaların akrep dişleri, kuytularda canavar homurtular onu yıldırmıyordu...
Veysel karanî (r.a) kâbe mumu gibi yanıyor ve bir an önce peygamber şehri medine'ye varmak istiyordu...
Nihayet veysel karanî nûr yuvası medine'ye vasıl oldu. Işte şimdi sevgilinin diyarındaydı.
Garip bir manzarası vardı veysel karanî'nin... yanından gelip geçenler, durup ona bakıyorlardı.
Göğsü, bağrı açık, çölün bütün tozu toprağı sinmiş üstüne... ayakları çıplak ve kan revan içinde... yüzü güneşin hararetiyle iyice yanmış, alnında benek benek ter...
Ve tatlı bir koku... misk gibi bir şey...
-habib-i hüda'nın kokusu tâ sokaklara taşmış!...
Bir adım daha attı, mukaddes odanın kapı eşiğinin üzerine bakmaktan hayâ etti, öylece bir zaman ayakta kaldı...
Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Kapı açıldığı an cenab-ı mustafayla göz göze gelecekti.
Kapı aralandı...
Her tarafı örtüler içinde bir kadın...
Daldığı hayal aleminden hazreti aişe'nin sesiyle uyandı:
- ey allah'ın kulu, kimsin?
- bana karanlı üveys derler!
- neydi muradın?
- allah'ın resûlünü görmeye gelmiştim!
- ya üveys! Allah'ın resûlü seferdeler!
Veysel karani'nin yüreğine sanki yüzlerce mızrak saplanmıştı.
Hazreti aişe merakla sordu:
- niçin ağlıyorsun?
- ey annelerin en azizi! Ben, annemden bu kapıya kadar izin aldım.
- iyi ya işte! bir kaç gün bekle!
- beklemeye imkânım el vermez. Annemden bu kadarcık izin alabilmiştim!...
Hazreti aişe'nin de gözleri buğulandı... gözyaşlarını göstermemek için kapının arkasına gizlenme ihtiyacı duydu. O ân veysel karanî, tekrar koynundan, kırdığı dişleriyle yaptığı tesbihi çıkarıp uzattı:
- ey mübarek annem! Bunu da allah resûlüne ver!...
Hazreti aişe (r.anha) hayretle sordu:
- nedir o, yâ üveys?
- ne olduğu allah resûlüne malûmdur!
Hazreti aişe büsbütün irkildi ve dedi:
- peki, peki, ya üveys! Selamını ve emanetini resûl-i ekrem'e ulaştıracağım...
Ve saâdethanenin kapısını kapatıp içeri girdi...
Veysel karanî gözyaşları içinde yere eğildi, peygamber evinin kutlu eşiğini öptü, yüzünü gözünü iyice oraya sürdü. Sonra kalkıp istemeye istemeye yürümeye başladı... artık gidiyordu, fakat gönlü hep oradaydı... hicran arkına düşen bu gönül, ebediyen sevgilisine kavuşamayacaktı.
Yine o belalı uhud'da sonsuzluk nebisi'nin bir dişi şehid edilmişti. Bunu duyan veysel karanî elini ağzına atarak:
- acaba benim efendim cenab-ı muhammed'in hangi dişini kırdılar? Bu mu, yoksa şu mu? Diyerek ağzındaki bütün dişlerini kendi eliyle kırıp döktü... ve annesinden izin alıp tâ yemen çöllerinden medine'nin yolunu tuttu...
Bitmek tükenmek bilmeyen kum denizini tek başına aşarak cenâb-ı mustafa'ya gidiyordu... gökte güneş, yerde fokur fokur kaynayan kumlar, sivri kayaların akrep dişleri, kuytularda canavar homurtular onu yıldırmıyordu...
Veysel karanî (r.a) kâbe mumu gibi yanıyor ve bir an önce peygamber şehri medine'ye varmak istiyordu...
Nihayet veysel karanî nûr yuvası medine'ye vasıl oldu. Işte şimdi sevgilinin diyarındaydı.
Garip bir manzarası vardı veysel karanî'nin... yanından gelip geçenler, durup ona bakıyorlardı.
Göğsü, bağrı açık, çölün bütün tozu toprağı sinmiş üstüne... ayakları çıplak ve kan revan içinde... yüzü güneşin hararetiyle iyice yanmış, alnında benek benek ter...
Ve tatlı bir koku... misk gibi bir şey...
-habib-i hüda'nın kokusu tâ sokaklara taşmış!...
Bir adım daha attı, mukaddes odanın kapı eşiğinin üzerine bakmaktan hayâ etti, öylece bir zaman ayakta kaldı...
Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Kapı açıldığı an cenab-ı mustafayla göz göze gelecekti.
Kapı aralandı...
Her tarafı örtüler içinde bir kadın...
Daldığı hayal aleminden hazreti aişe'nin sesiyle uyandı:
- ey allah'ın kulu, kimsin?
- bana karanlı üveys derler!
- neydi muradın?
- allah'ın resûlünü görmeye gelmiştim!
- ya üveys! Allah'ın resûlü seferdeler!
Veysel karani'nin yüreğine sanki yüzlerce mızrak saplanmıştı.
Hazreti aişe merakla sordu:
- niçin ağlıyorsun?
- ey annelerin en azizi! Ben, annemden bu kapıya kadar izin aldım.
- iyi ya işte! bir kaç gün bekle!
- beklemeye imkânım el vermez. Annemden bu kadarcık izin alabilmiştim!...
Hazreti aişe'nin de gözleri buğulandı... gözyaşlarını göstermemek için kapının arkasına gizlenme ihtiyacı duydu. O ân veysel karanî, tekrar koynundan, kırdığı dişleriyle yaptığı tesbihi çıkarıp uzattı:
- ey mübarek annem! Bunu da allah resûlüne ver!...
Hazreti aişe (r.anha) hayretle sordu:
- nedir o, yâ üveys?
- ne olduğu allah resûlüne malûmdur!
Hazreti aişe büsbütün irkildi ve dedi:
- peki, peki, ya üveys! Selamını ve emanetini resûl-i ekrem'e ulaştıracağım...
Ve saâdethanenin kapısını kapatıp içeri girdi...
Veysel karanî gözyaşları içinde yere eğildi, peygamber evinin kutlu eşiğini öptü, yüzünü gözünü iyice oraya sürdü. Sonra kalkıp istemeye istemeye yürümeye başladı... artık gidiyordu, fakat gönlü hep oradaydı... hicran arkına düşen bu gönül, ebediyen sevgilisine kavuşamayacaktı.
Adalet "A-d-l" kökünden gelir. Bu kelime "Idl" şeklinde okunduğunda bu, birinin veya bir şeyin diğerine denk olması anlamına gelir.
islam alimleri Allah'a kul, Peygamber'e ümmet olan bir insana, ferdî, ailevî, içtimaî alanlarda terettüp eden sorumlulukların hepsini adalet sözcüğüyle ifade ediyorlar. içtimaî münasebetler, idarî esaslar hep adalet kavramının muhtevası içinde. Usul-ü fıkıh derslerinde de gördüğümüz gibi adalet evâmir ve nevâhînin (emirler ve yasaklar) mecmûundan ibaret. Adaleti "sırat-ı müstakim" terkibi ile izah ediyor ibn Miskeveyh. Milas Müftüsü Molla Sadık Efendi de o mesele üzerinde çok geniş duruyor.
"Şüphesiz Allah âdilleri sever" (Mâide, 5/42)
Hakkınızı almak ya da bir hakkı yerine getirmek istediğinizde dengeli davranmak da adalettir. Çünkü bu tür durumlarda insanlar genelde hakka, hakkaniyete çok riayet edemeyebilirler ki bu da insafla aşılabilir.
islam alimleri Allah'a kul, Peygamber'e ümmet olan bir insana, ferdî, ailevî, içtimaî alanlarda terettüp eden sorumlulukların hepsini adalet sözcüğüyle ifade ediyorlar. içtimaî münasebetler, idarî esaslar hep adalet kavramının muhtevası içinde. Usul-ü fıkıh derslerinde de gördüğümüz gibi adalet evâmir ve nevâhînin (emirler ve yasaklar) mecmûundan ibaret. Adaleti "sırat-ı müstakim" terkibi ile izah ediyor ibn Miskeveyh. Milas Müftüsü Molla Sadık Efendi de o mesele üzerinde çok geniş duruyor.
"Şüphesiz Allah âdilleri sever" (Mâide, 5/42)
Hakkınızı almak ya da bir hakkı yerine getirmek istediğinizde dengeli davranmak da adalettir. Çünkü bu tür durumlarda insanlar genelde hakka, hakkaniyete çok riayet edemeyebilirler ki bu da insafla aşılabilir.
Beni hangi tele bağladıysa kaderim,
Sen mızrabını yalnızca ona vur.
Dokundukça parmakların yüreğime,
Ruhum senin için fırtınalar doğurur.
Beni hangi beze dokuduysa kaderim,
Sen gergefine yalnızca onu ger.
işle gönlündeki en karmaşık desenleri,
Sonra gezindiğin yollarına ser.
Beni hangi tohuma gizlediyse kaderim,
Sen gönül bahçene yalnızca onu dik.
Bilesin ki biz bu dünyaya ey sevgili,
Senin ellerinde tükenmek için geldik! ..
-muhsin ilyas subaşı
Sen mızrabını yalnızca ona vur.
Dokundukça parmakların yüreğime,
Ruhum senin için fırtınalar doğurur.
Beni hangi beze dokuduysa kaderim,
Sen gergefine yalnızca onu ger.
işle gönlündeki en karmaşık desenleri,
Sonra gezindiğin yollarına ser.
Beni hangi tohuma gizlediyse kaderim,
Sen gönül bahçene yalnızca onu dik.
Bilesin ki biz bu dünyaya ey sevgili,
Senin ellerinde tükenmek için geldik! ..
-muhsin ilyas subaşı
Her insanda tensellik, rahatlık, pısırıklık, kibir duyguları vardır; sen bunlara allah için kulağını tıka ve sabaha öyle er.
Elif şafak'ın romanıdır.
--spoiler--
bundan uzun zaman önceydi. bir roman düştü gönlüme. aşk şeriatı. yazmaya cesaret edemedim. dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. dünyayı dolaştım. insanlar tanıdım, hikâyeler topladım. üzerinden çok bahar geçti. fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
“hamuş” derdi mevlâna kendine. yani suskun. düşündün mü hiç, bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine suskun adını verdiğini..?
kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. her bir insanı yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. dinlemeyi sevdim. cümleleri, kelimeleri ve harfleri... oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
mesnevi’yi şerhedenlerin çoğu bu ölümsüz eserin “b” harfiyle başladığına dikkat çeker. ilk kelimesi “bişnev!”dir. yani “dinle!” tesadüf mü dersin ismi “suskun” olan bir şairin en kıymetli yapıtına “dinle!” diye başlaması. sahi, sessizlik dinlenebilir mi?
bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. “neden?” diye sorma, ne olur. cevabını sen bul. ve kendine sakla.
çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
a. z. zahara
--spoiler--
--spoiler--
bundan uzun zaman önceydi. bir roman düştü gönlüme. aşk şeriatı. yazmaya cesaret edemedim. dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. dünyayı dolaştım. insanlar tanıdım, hikâyeler topladım. üzerinden çok bahar geçti. fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
“hamuş” derdi mevlâna kendine. yani suskun. düşündün mü hiç, bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine suskun adını verdiğini..?
kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. her bir insanı yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. dinlemeyi sevdim. cümleleri, kelimeleri ve harfleri... oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
mesnevi’yi şerhedenlerin çoğu bu ölümsüz eserin “b” harfiyle başladığına dikkat çeker. ilk kelimesi “bişnev!”dir. yani “dinle!” tesadüf mü dersin ismi “suskun” olan bir şairin en kıymetli yapıtına “dinle!” diye başlaması. sahi, sessizlik dinlenebilir mi?
bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. “neden?” diye sorma, ne olur. cevabını sen bul. ve kendine sakla.
çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
a. z. zahara
--spoiler--
Gitmen gerektiğini bildiğin halde gitmeyip, sonunda gitmek zorunda kalmak en zorudur. En karın ağrısızı zamanın gerektirdiğidir.
Gidersen aklın kalır onda, kalırsan aklın gider onunlayken.
Ne hasretten yanasım var artık
Ne de ağlayasım var bu gece
Sıcak bir yüreğe sarılıp sıkıca
Yatasım var bu gece
Bir sevda denizinde yüzmek lazım diyorum
Maskesiz yüzümü unutasım var bu gece
Hıçkırığı gözyaşını toparlayıp avuçlarıma
En uzağa atasım var bu gece
Yıldızlara ulaşmak istiyorum
Bütün dilekleri dolaşasım var bu gece
Zamana hükmetmenin tam sırası
Saatleri uzatasım var bu gece
Karadelikleri koyup mesafelerin ortasına
Bir an gözlerine bakasım var bu gece
Gülümseyişler görmek çok güzel
Hüznümü unutasım var bu gece
Gitmek de zor kalmak da
Olduğum yerde kalasım var bu gece
Bütün kıyılar kayalık
En yakınına uzanasım var bu gece
- turgut uzdu
Gidersen aklın kalır onda, kalırsan aklın gider onunlayken.
Ne hasretten yanasım var artık
Ne de ağlayasım var bu gece
Sıcak bir yüreğe sarılıp sıkıca
Yatasım var bu gece
Bir sevda denizinde yüzmek lazım diyorum
Maskesiz yüzümü unutasım var bu gece
Hıçkırığı gözyaşını toparlayıp avuçlarıma
En uzağa atasım var bu gece
Yıldızlara ulaşmak istiyorum
Bütün dilekleri dolaşasım var bu gece
Zamana hükmetmenin tam sırası
Saatleri uzatasım var bu gece
Karadelikleri koyup mesafelerin ortasına
Bir an gözlerine bakasım var bu gece
Gülümseyişler görmek çok güzel
Hüznümü unutasım var bu gece
Gitmek de zor kalmak da
Olduğum yerde kalasım var bu gece
Bütün kıyılar kayalık
En yakınına uzanasım var bu gece
- turgut uzdu
Güzel bir temizlik olarak düşünülmelidir. Örneğin bilimselce Nasıl Gözümüzü temizliyorsa; kalbimizi, geçmişimizi de...
Ağlama gerçekleşirken, Soyuttan somuta, somuttan soyuda akış vardır: (bu döngü uzayabilir.)
Önce duygular gözyaşa, sonra gözyaşı olası tepkimelere.
Tepkime derken:
Leyla içinse sil, mevla içinse sal gitsin. Ölçü budur.
Ağlama gerçekleşirken, Soyuttan somuta, somuttan soyuda akış vardır: (bu döngü uzayabilir.)
Önce duygular gözyaşa, sonra gözyaşı olası tepkimelere.
Tepkime derken:
Leyla içinse sil, mevla içinse sal gitsin. Ölçü budur.
Kıyamet günü beyaz koç şekline sokulup cennet ve cehennemin ortasına konulup öldürülecek olan şey ölümdür. Yani ölüm de ölümlüdür. Sonra ebedi hayat başlar.
Gelen kalmaz, giden dönmez.
Para olmadığını bilsem de Cebim var mı diye yoklatmıştır.
Kibar ve ahlaklı insanları çok seviyorum. Kaba ve ahlaklı olanları çekebiliyorum. Kaba ve ahlaksız olanlarla muhattap olmamaya çalışıyorum. Kibar ve ahlaksızlardan ise kaçıyorum. Çok yüzlülerdir.